İçtihatlar

Basın Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırı Tekzip

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi

2008/7207 E. – 2009/3125 K.

05.03.2009 T.

BASIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI TEKZİP

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SINIRININ AŞILMASI (Haberin Olduğu Biçimi İle Kişisel Katkı Yapılmadan Verilmesi)

Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldın nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, basın özgürlüğü sınırının aşıldığı gerekçesiyle dava kısmen kabul edilmiş; karar, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

DAVA VE KARAR:

Davacı .... Sigorta A.ş. vekili Avukat S.A.E. tarafından, davalı Nuri vd. aleyhine 26/03/2004 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 30/10/2007 günlü kararın Yargıtay`ca incelenmesi davalı Nuri vekili ile davalılar Harun ve İbrahim tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ KARARI: Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldın nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili Gazetesi`nde yayınlanan "Doğan Hala Ödemedi" ve "THY`de Tazminatlar Ödenmeye Başlandı" başlıklı haberde, gerçek dışı iddialarla davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürmüştür.

Davalılar ise yayınların gerçeğe uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemişlerdir.

Mahkemece, basın özgürlüğü sınırının aşıldığı gerekçesiyle dava kısmen kabul edilmiş; karar, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Basın özgürlüğü, Anayasa`nın 28. maddesinde ve 5187 sayılı Basın Yasası`nın 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması gerekmektedir. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bu nedenle basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. Yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluğu bu farklılıklar gözetilerek belirlenmelidir. Bu nedenle basının ayrı bir konumu bulunmaktadır.

Basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi gerek Anayasa`nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan gerekse MK`nun 24 ve 25. maddelerinde ve özel yasalar`da güvence altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerekecektir.

Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı gibi, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerekecektir.

Bunun için temel ölçüt, kamu yararıdır. Yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmış olmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış

olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini ve haber verilirken özle biçim arasındaki denge de korunmalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Anılan ilke ve kurallara uyulması durumunda ise, yayının Anayasa, Basın Yasası ve basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu, kişilik değerlerine saldın teşkil etmediği kabul edilmelidir.

Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. Olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen herşeyi araştırmalı, incelemeli ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmamalıdır.

Dava konusu 09/12/2003 ve 11/12/2003 tarihli Gazetelerindeki haberler incelendiğinde özetle, 75 kişinin öldüğü Diyarbakır`daki uçak kazasının üzerinden 11 ay geçmesine rağmen Sigorta`nın tazminatları ödemediği, THY`nin kazanın ardından acılı ailelere 21.000`er dolarlık ödeme yaptığı, oysa ödemelerden sorumluluğun Sigorta`ya ait olduğunun belirtildiği görülmektedir.

Dosya içinde bulunan Türk Hava Yolları`na ait 03/05/2005 ve 25/10/2005 tarihli cevabi yazılar ile davacıya ait tekzip metni ve davacı tarafından sunulan makbuz ve ibranameler dikkate alındığında, hak sahibi 523 kişiden sadece iki kişiye dava konusu yayınlardan önce davacı sigorta şirketince ödeme yapıldığı, diğer hak sahiplerinin bir kısmına yayınlardan sonra ödeme yapıldığı bir kısmının işlemlerinin ise devam ettiği, THY tarafından ise yolcu başına 21.000`er dolar ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır.

Açıklanan kanıtlar ve yukarıda anılan ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu yayınların görünür gerçeğe uygun olduğunun kabulü ile davanın tümden reddi gerekirken, kısmen kabul edilmiş olması doğru olmayıp, kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ:

Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ( BOZULMASINA ), bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, oybirliğiyle karar verildi.

Y4HD 05.03.2009 E.2008/7207 - K.2009/3125